2 Mayıs 2013 Perşembe

NİZAM’ÜL MÜLK'Ü BİRAZDA YAKINDAN İNCELEYELİM


-->
                             NİZAM’ÜL MÜLK
        Nizamül Mülk ’e Dair Genel Bir Bakış                                          



Asıl adı, İbû Ali Hasan olan Nizamülmülk, Doğu tarihinin yazdığı en büyük devlet
adamlarından biridir. O, âdil bir Vezir-i âzam olmakla kalmamış, üniversiteler kurmak
suretiyle bilimin yayılmasına çalışmıştır. Büyük sanatkâr
ve bilginleri korumuş, değerli eserler yazmış ve hükümdarlara en doğru yolu göstermiştir.
Bütün bu büyük özelliklerinden dolayı ona Memleketin nizamlarının kurucusu anlamına
gelen Nizamülmülk adı verildi.

Nizamülmülk 1017 tarihinde Horasan ın Tus şehrinde doğdu ve zamanının ünlü hocalarından ders alarak yetişti. Aklı, bilgisi ve büyük insanlık meziyetleri ile önce Belh Hâkimi Ali Bin Şadan ın emrine girdi. Daha sonra yeni kurulmakta olan Selçuklu Devleti nin hizmetine girerek Davut Bin Mikâil in, Alp Aslan’ın, Melik Şahın baş vezirliğini ve danışmanlığını yaptı. Onun üstün yeteneklerinden dolayı her hükümdar kendisini daha sonraki hükümdara tavsiye ediyordu.

Nizâmülmülk, vezir olduğu 1064ten, şehit edildiği 1092 senesine kadar aralıksız yirmi dokuz sene Büyük Selçuklu Devletine, tam bir dirâyet ve adâletle hizmet etmiştir. Vazifeli olduğu için katılamadığı Malazgirt Meydan Muhârebesi hâriç, bütün Selçuklu fetihlerinde bulunmuştur. Sultan Alparslan’ın vefâtıyla veliaht Melikşah’ın tahta geçmesini sağlayıp, nizam ve âsâyişin korunmasında muvaffak olmuştur. Sultan Melikşaha muhâlefet eden veya başkaldıran Selçuklu prenslerinin itâat altına alınmasında büyük hizmetleri geçmiştir. Sultan Melikşah, devletin idâresinde ona çok büyük ve geniş yetkiler vermiştir. Nizâmülmülk’ün akıllı, tedbirli ve adâletli idâresi sâyesinde de, Melikşâh’ın saltanatı, aynı zamanda Büyük Selçuklu Devletinin de en parlak ve en şanlı devri olmuştur.
Nizamülmülk alim, dindar, cömert, adil ve yumuşak huylu, suçluları çok bağışlayan, az konuşan bir kimse idi. Meclisi, alim ve salih insanlarla dolup taşardı. Âlimlere çok saygı gösterirdi. Ebulkasım Kuşeyri ile İmam Ebulmeali Cüveyni gelince ayağa kalkar ve sonra tekrar oturur idi. Fakat Silsile-i Saadat* Ebu Ali Farimedi (k.s) gelince ayağa kalkar, onu kendi makamına oturtur, kendisi de onun önüne otururdu. Nizamiye Medresesi'ni* sırf İmam Gazali'nin (r.h) ilim öğretmesi için yaptırmıştı. Selçuklu sultanı Alparslan'ın oğlu Melik Şah, bütün devlet işlerini Nizamülmülk'e havale edip ona Atabek* ünvanını vermişti.
Dirayetli bir şahsiyete sahipti. Sul­tanlar karşısında bile şahsiyetini korumuş­tur. Alim, dahî. Fazıl, siyaset fenninde asrında yegâne kişi ve emsali az bulunur bir şahsiyetti. Çok isabetli kararlan vardı. Muvaffakiyetinin sırrı, emniyet ve itimad kazanmış olmasıydı. Bütün müslümanları, ırk­larına bakmaksızın eşit tutardı. Öbür taraf­tan gayr-i müslimlere karşı da müsamahakârdı.
-->
Dini sahada mezhep çekişme ve çatışmalarını ortadan kaldırmış, memleketi terk etmek mecburiyetinde kalmış olan devrin büyük ve irfan sahibi şahsiyetlerinin yurtlarına dönmelerini sağlamıştır. Ahaliyi sünnî akideler etrafında toplamaya gayret sarf etmiştir. Çünkü Sünnîliğin kuvvet bulması, Selçukluların siyasî ve fikrî hasmı Mı­sır Fatımî Devletinin temsil ettiği ve devamlı yaymak istediği şiî-batınî düşüncele­re karşı gerekli idi. Bu yönde siyasi basiret sahibi olan Nizam-ül-Mülk, sünnî mücadelede tamamen muvaffak olabilmek için medreseler kurdu ve geliştirdi. Bunları devletin himaye ve teftişi altına aldı. Zamanında iyi bir nesil yetişti. Kişilerde görülen fazilet ve rüşte göre lâyık oldukları mertebeye çıkarırdı. Kendi mallarından ilim erbabına tahsisat bağlamıştı. Kendi­sinden söz eden hemen hemen bütün kaynaklar onun ilme hizmetinden, âlimleri himayesinden az veya çok bahsederler.


Bir rivayete göre; fakir ve kimsesiz bir kadın, vezir Nizamülmülk'en bir müşkilinin halledilmesi için yardım istemiş. Nizamülmülk de durup onunla konuşmaya başlamış. Bunun üzerine vezirin mabeyncilerinden biri o kadını Nizamülmülk'ün yanından uzaklaştırmak istemiş. Vezir, mabeyncisinin bu hareketini çok çirkin görmüş ve "Muhakkak ki ben sana bu gibilere yardım edesin diye vazife verdim" diyerek onu haciblikten uzaklaştırmış.

Sultan Melik Şah’ın etrafındaki bazı hasetçiler vezir Nizamülmülk hakkında ileri geri konuşmuş, hatta "Sizin mülkünüzde ortak olduğunu söyler" demişlerdir. Sultan da Nizamülmülk'e "Eğer benim saltanatta şerikim, mülkümde ortağım isen bunun da bir hükmü vardır. Eğer vekilim ve benim emrinde ise onun icablarını yerine getir" demiştir. Nizamülmülk ise Sultan'a şu cevabı vermiştir: "Başındaki o sultanlık tacı bendeki divite* bağlıdır. Bu ikisinin birlikte olması her şeyin dirliği ve saltanatının kıyamını temin eder. Bu divitin kapağını kapatırsam tacın kaybolur gider. Bir kapıyı kırmadan önce başına gelecekleri düşün".
Nizamülmülk ün Selçuk Devleti’nin kuruluş ve gelişmesinde, sağlam bir devlet olarak organize edilişinde büyük rolü vardır. Ünlü Hasan Sabbah ile Ömer Hayyam ı korudu. Bağdat ve İsfahan da iki büyük ilim müessesesi kurdurdu. Adaleti gerçekleştirmeğe çalıştı ve şiirler yazdı. Nizamülmülk ün yazdığı Siyasetname adlı değerli eser Batı dillerine de çevrildi. Bu eser memleketimizde de yayınlandı. Nizamülmülk bu eserinde, hükümdarlara ve devlet adamlarına birçok örnekler vererek yol göstermekte ve devlet yönetiminin çeşitli yönlerini incelemektedir. Ona göre; Hiçbir hükümdar veya ferman sahibi kimse bu eseri okumaktan kendisini uzak tutamaz. Bir hükümdarın halkına vereceği en büyük ihsan adalettir. Halk adaletle yönetimden memnun olursa, o memleket yaşar ve her gün kudret ve güç kazanır. Memleket zulüm ile yaşayamaz. Hükümdar, zulüm görmüş olanların şikâyetlerini bizzat dinlemeli, zalimden hakkı alıp zulüm görene vermelidir. 

Büyük hizmetlerinden birisi de “As­keri ikta”  sistemini geliştirmesidir ki, bu devlet idaresinde evvelce de bilinen bir mü­essese olmakla birlikte, Nizam’ül-Mülk bunu indî ve şahsi takdirlerin neticesi olmaktan çıkarıp, muayyen nizamlara bağla­mış ve merkezi otoriteyi temin etmiş, ahalinin haksızlığa uğrayıp ezilmesine mâni olmuştur.

Büyük vezirin iktâ sistemi sayesinde Selçuklu Devleti, maa
ş ödemeden büyük bir orduyu beslemekte, büyük bir Türk­men nüfusunu toprağa bağlayarak yerleştirmekte, üretimi arttırmakta, ayrıca halk ile hükümet arasında yeni bir askeri ve ida­ri kadroya sahip bulunmakta idi.

Ordunun çok büyük malî külfet yük­ledi
ğinden 70.000e düşürülmesi gerektiği­ni ileri sürenlere karşı çıkmış ve 400.000 kişilik ordunun bilakis 700.000e çıkarılmasını müdafaa etmiştir. O, hedefin; Hin, Çin, Habeş, Berber, Rum ülkeleri olduğunu söylüyordu. Müsteşrik Anili Samuel şöyle demektedir: Nizam’ül-Mülk ve Sultanın ömrü vefa etseydi, Avrupa dahi İmparatorluğun hudutları içine girerdi.

Nizam’ül-Mülk, zamanı de
ğerlendirme hususunda çok hassastı. Birgün Ebu İshak Şirâzi, kendisine üniversite yapılması için verilen ve yapılamayan 50.000 dinarın hesabının sorulmamasını rica etti. Nizam’ül Mülk’te, “Ben paranın hesabını düşünmüyorum. Boşuna geçen ve bir iş yapılamayan zamandan İlahî Huzurda hesaba çeki­leceğime inanıyorum. der.

Sultana kar
şı çok fütursuz davran­mıştır. Bir defasında Melik şahın tehdit-kâr ifadeleri karşısında, Bu vezirlik diviti ile sarık, senin tacın ile o derece alâkadardır ki bu divit gittikten sonra senin tacın da kalmaz. der. 

Bir mesele münasebetiyle, Melik şaha: Senin ordun gece uyurken benim kurduğum ilim ve irfan ordusu Allanın huzurunda geceleri kahramanca dizilirler. Saflar halinde, bağlı bulundukları Sultan-ı Kâinata gözyaşları göndererek niyaza başlarlar. Sen ve askerlerin onların dualarının himayesinde yaşıyorsunuz, onların ilim, irfan ve duaları ile kuvvetleniyorsunuz. Onların dua ve niyaz ile attıkları oklar yedi kat gök­lere ulaşır. demiştir.

Turtu
şiye göre bu sözleri işiten Melik şah dize gelir. Nizam’ül-Mülk’ün kurduğu ilim ve irfan ordusunun kendi ordusundan daha faziletli olduğunu kabul eder.

Birgün Sultan, Ni
şâburda cami kapısında eski elbiseli gençleri görünce, sebebini sormuş. Büyük Vezir ona: Bunlar dünyanın en şereflileri olup, kendilerinde dünya zevki bulunmayan ilim talebeleridir.” diye cevap vermiştir.

Nizam’ül-Mülk’ün yaptırdığı Bağdat Medresesi ve diğer medreseler (ki bunlar o zamanın en büyük üniversiteleriydi) dünya­nın ilk üniversiteleri sayılmaktadır. Başlı çalan şunlardır. Belh Medresesi, Gazalinin müderris olduğu Nişâbur Medresesi, Herat Medresesi, İsfehan Medresesi, Merv Med­resesi, Taberistan Medresesi, Rey Medresesi, Fusenc Medresesi, Haleb Medrese­si ve Musul Medresesi. Bu medreselerde umumiyetle, Arabca, Edebiyat, Kelâm, Ta­rih, Hendese, Polemik, Mantık, Astronomi, Riyazât, Fıkıh, Hadis, Usul ve Tefsir gibi ilimler okutuluyordu.

Bu medreselerde ilmî, mülki”, idari ve adlî kadrolar yeti
ştirilmiştir. Bunlardan Ömer Hayyam, Ebü’l-Muzaffer İsfirâzî, Meymûn B. Necip el-Vâsıtî gibi şahsiyetler. Tarih-i Meliki, Tarih-i Celâli veya Takvim-i Melikşahî adlı takvimi tanzim etmişlerdir. Yüksek fizik ve ışık bilgisine dayanılarak yapılan bu takvim hâlen kullanılmakta olup bugün bizim kullandığımız Milâdî (Gregorien) takvimden daha sağlam hesaplara dayandırılmıştır. Ayrıca gene bu medreselerden büyük tabibler, lisan âlimleri,belagatçiler yetişmiştir. Kimya, boya sana­yii ve kâğıt imalâtı üzerindeki çalışmalar da takdire şayandır.

Nizam’ül-Mülk idarecili
ği yanında ki­tap da yazmıştır. Siyer’ül-Mülûk veya Siyasetname adını taşıyan ve Farsça olarak yazdığı meşhur kitabında, Devlet İdaresi hakkında kendi görüşlerini ve idarenin ce­reyan tarzını gelecek nesillere intikal ettirmek gayesini gütmüştür. Türkçeye ve belli başlı dünya dillerine çevrilen bu kitabın en eski ve en doğru nüshası İstanbul da Molla Çelebi Kütüphanesindedir.

Nizam’ül-Mülk, azınlık ve gayr-i Müslimlerin hak ve hukukuna çok riayetkâr idi. Hatta bir defasında
İbn-i Allan isimli bir yahudi yanlışlıkla öldürüldü. Nizam’ül-Mülk üç gün dışarıya çıkmadı ve Sultana da teessüflerini bildirdi. Hâdise tahkik ettirildi. Sultan Melik şah, bir kasdın olmadığını bildirerek ayrıca özür diledi.

Bütün mezheplere kar
şı çok olgun bir tutum sürdürdü. Kendi mezhep görü­şüne sahib Ebu Nasr (M. 1077) H. 469da Hacdan dönüp Bağdat Nizamiye Medrese­sinde vaazlar edip, Eşarîlerin üstünlüğünü, Hanbelîlerin dar düşüncede olduklarını söy­lüyordu. Buna müdahale eden Nizam’ül-Mülk, bütün vaizleri bir divanda toplayıp, Ahmed İbn-i Hanbelî’n faziletlerini anlattı. Mezheplerin tefrik edilmeyeceği, birbirleri aleyhinde konuşulmayacağı kararlaştırıldı. Sonra da bu durum bir disiplin altına alın­dı.

Nizam’ül-Mülk, sünnî mezhepler ara­sında mutedil davranıyor,
şiflere karşı da tefrik ve tefrika siyaseti takip etmiyordu. Seyyidleri, şerifleri himayesi altında bulun­duruyordu. İfrada gitmeyen Alevîlere hane-gâh, hatta medreseler inşa ediyordu. Böy­lece mutedil şiiler tam bir hürriyet ve hi­mayeye mazhar idi.

Selçuklu Sultanları ve beyleri de
Şii imamların türbelerini inşa ve tamir ettir­mekte kusur etmedikleri gibi, ziyaretlerinide eksik etmiyorlardı.

Bu sıralarda Selçuklu Devleti, Medre­seler vasıtasıyla bir yandan ilmi koruyarak yükseltiyor, büyük irfan ordusu sayesinde de a
şırı Fatımîler idaresinde yürütülen sünnî aleyhtarı propagandalara karşı İslâm dünyasını ve devlet bünyesini kuvvetlendiriyordu.

Bütün bunlara ra
ğmen, Şii görünen aslında sahtekâr bir bâtınî olan Hasan Sabbah her şeyi altüst edecektir. Nizam’ül-Mülk. Hasan Sabbah hakkında şunları söy­ler: Her devrin asileri vardır. Fakat hiçbirisi Batıniler kadar meşum olamaz. Zira onların gayesi İslâmiyeti ve bu devleti fesa­da vermektir. Bu sahtekârlar bir de müslümanlar arasında görünüyorlar. Ben öldük­ten sonra, bütün mümtaz insanları kuyuya attıkları, davul sesleriyle ortalığı çınlatıp, sırlarını açığa vurdukları zaman benim bu; sözlerim anlaşılacaktır.

Gerçekten Hasan Sabbah’ın bir fedaî­si tarafından
şehit edildikten sonra bütün dedikleri çıkmıştır.
 
-->

Nizam’ül Mülk’ün Siyasetnamesi
Eserde yoğun bir dinî bağlam içerisinde genelde devlet işleri, devlete ve hükmetmeye dair temel ilke ve düşüncelere yer verilir.
Nizamülmülk’ün Selçuklu Devletindeki bütün düzenleme ve değişiklikleri ciddî bir şekilde tetkik eden, devlet idaresinde kendi görüşlerini, icraatını ve bunların gerekçelerini gelecek nesillere intikal ettirmek maksadıyla Fârisi olarak yazdığı Siyasetname isimli eseri, bugün siyaset ilmiyle uğraşanların el kitapları arasında sayılmaktadır. Siyâsetnâme’de Türk-İslâm devletlerinin idari, mali, siyasi, askerî, sosyal ve kültürel yönlerini incelemektedir. Tam doğru metin ve ilavesiz nüshası, İstanbulda Süleymaniye Kütüphanesi, Molla Çelebi kısmında 114 numarada mevcuttur. Siyasetname, birçok dillere tercüme edilerek, yayınlanmıştır.

İslâm felsefesi kitâbiyatında, felsefî ahlâkın politique kısmı için "ilın- i tedbîr -imedine"
(şehir yönetimi ilmi) tabiri kullanılmaktadır. İslâm dünyasında felsefiahlâk konusunda ilk fikirlerin sahibi olarak Kindî kabul edilmekte ise de, ilm-itedbîr -i medine üzerinde önemle duran ve bu sahada eserler telif eden kişi olarak  Farabi gözükmektedir.  Ârâu ehli medineti'l  fâzıla adlı eseri, bu konuda yazdıklarının en önemlisidir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder